
Evrimsel düşünce , 18. Yüzyılın ikinci yarısıyla 19. Yüzyılın ilk yarısında sadece biyoloji alanında değil, dil bilimi, felsefe, sosyoloji, siyaset, ekonomi ve diğer düşünce dallarında da yaygındı ve bu yaygınlık hala da devam ediyor. Yaratıcıya olan inançtan evrim inancına gerçek geçişe neden olan etkileyici olay materyalist olan Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabının 24 kasım 1859’da yayımlanmasıydı.
Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerine ideoloji olarak yayılmış ve biyoloji bilimine de dahil edilmiş Darwinizm ve Evrim konusunu ayakta tutan mekanizmalara girmeden önce evrim felsefesini ele alalım. Darwin’nin Türlerin Kökeni kitabı yayınlamadan önce, yani 1859’a kadar Eski Yunan’da doğan Evrim fikrini kapsamlı olarak ilk savunan kişi, doğabilimci Jean – Baptise de Lamarck’ın (1744-1829) ortaya attığı “canlılar hayatları sırasında kazandıkları özellikleri sonraki nesillere aktarırlar”) fikri doğabilimciler arasında yaygındı. Lamarck, zürafaların, ağaçların yüksek dallarına uzanmaya çalıştıkça boyunları uzayan ceylanlardan türediklerini savunmuştu. (Hayvanbilimsel Felsefe/Philosophie Zoologique, 1809). Spencer, sonradan kazanılan özellikler eğer Lamarck’ın dediği gibi aktarılamıyorsa evrimin doğru olamayacağını söyledi. Ama yine de Bergson ve Spencer gibi ünlü felsefeciler; George Bernard Shaw gibi ünlü bir edebiyatçı; Carl von Nageli, Baldwin, Agassiz, Morgan, Eimer, Cope gibi ünlü bilim insanları ve düşünürlerler daha birçok etkili isim Lamarckçılıktan derinden etkilenmiştir. Aslında Lamarck önceden, uzun yıllar Linnaeus’u takip ederek türlerin sabitliği fikrini savunuyordu, ancak 56 yaşına geldiğinde (1800) evrimci fikirleri savunmaya başladı ve 1809’da, 65 yaşında, en ünlü eseri Philosophie Zoologique (Hayvanbilimsel Felsefe) ’yi yazdı. Daha ilginç tarafı ise Erasmus Darwin (1731-1802), yani Charles Darwin’in dedesi eserlerinde torunundan önce canlıların bir evrim süreciyle oluştuğunu savunmuştur. Onun eserleri, kendi döneminde özellikle Alman doğa felsefecilerinin ilgisini çekmiştir. Ama modern zamanlarda, Charles Darwin’in dedesi olması onun asıl ilgi çekme sebebi olmuştur. Erasmus Darwin, Lamarck ile aynı dönemde, hatta ondan birkaç yıl önce, onunkilere çok benzer fikirleri savunmuştur. O da, Lamarck gibi daha basit olan canlıların “kendiliğinden türeme” yoluyla oluştuklarını savunuyordu. Lamarck ile en önemli benzerliği ise, canlıların çevreyle etkileşim sonucunda yeni özellikler kazandıklarını ve bu özellikleri sonraki nesillere kalıtım yoluyla aktardıklarını söylemesidir. Erasmus’un 1794 yılında yazdığı Zoonomia eserinde, sonradan kazanılan özelliklerin aktarılması fikirlerinin yanısıra, insanın maymunla ortak bir atadan gelmiş olabileceğini de söylemiştir. Ancak torunu gibi, ortak atadan sonra dallanan soy ağacından bahsetmemiştir. Erasmus Darwin’in, Lamarck ile benzerlikleri birçok kişiyi birinin diğerinden alıntı yapıp yapmadığı konusunda düşündürmemiş değil. O, bir fizikçiydi ve Newton ile Leibniz’den etkiler taşıyan Erasmus’un yaşadığı çağda birçok düşünür benzer bir yaklaşım gösteriyordu. Charles Darwin de bu etkiler içindeydi. Ayrıca, eğer Charles Darwin Erasmus’un torunu olmasaydı, acaba evrim konusundaki ilginç yaklaşımları olur muydu diye bilim dünyasında düşünülmüyor değil. Çünkü dedesinin kitaplarını okuduğu bilinen Darwin’in, dedesini okumasaydı aynı teoriyi ortaya koyup koyamayacağı şüphelidir. Anlaşılıyor ki Charles Darwin, gözlemlerine başlamadan önce de zihninin bir köşesinde bu hipotezi düşünüyordu, sanki bu hipotez aile mirasından geliyordu.
Bir yanıt bırakın