
“Araştıran insan aklı, sadece gerçekleri keşfetmekle tatmin olmaz. Olayların neden ve nasıl meydana geldiğini de bilmek isteriz.” diye yazıyor Ernst Mayr. Çünkü evrimciler “Doğal seleksiyon” ve “mutasyon” sorularını ve bu hipotezin problemlerini yüzyıllardır cevablamak istiyorlar. Darwin’le başlayan Doğal seleksiyon fikri neo – Darwinizm cereyanı ile mutasyon mekanizmasında bitse de, ama hala da teori olarak cevabsız kalan çok konular sorgulanmakta ve cevabı aranmaktadırlar. Önceki mekalede de söylendiği gibi doğrulanabilen gözlemler ve tekrarlanabilen deneyler ancak bunları birbirine bağlayan teorilerle anlam kazandırabilir. Bundan dolayı da, bu gün Darwin’in evrim üzerine görüşlerine Darwin’in evrim teorisi değil, Darwin’in teorileri denir. Çünkü hipotezin sorularını çözmek için, en iyi şekilde, birbirilerinden net olarak ayırt edildikleri zaman birkaç farklı hipotezden oluştuğu görülmektedir. Darwin’in çağdaşları arasında önde gelen “Darwincilerin”, bazılarını kabul edip, diğerlerini raddettikleri olgusuyla belgelenen beş bağımsız hipotezdir. Bu beş “teorinin” ikisi, evrimin kendiliğinden oluşu ve ortak köken hipotezleri, özellikle, insanın hayvanlar alemindeki bir primat olarak kabulü, Türlerin Kökeni yayımlandıktan bir kaç yıl sonra büyük ölçüde kabul görmüştü. Diğer üç “teori”, kademcilik, türleşme ve doğal seçilime çok direnç gösterilmiş, evrimsel senteze kadar bu hipotezler kabul edilmemişti. Lamarck, Darwin, Haeckel, Yeni Lamarkçılar, T.H. Huxley, De Vries, T.H. Morgan. Bu yazarların hepsi de beşinci bir teoriyi, yani evrimi değişmeyen, sabit bir Dünya’nın karşıtı olduğunu kabul etmişlerdir. Darwin’in diğer dörd evrim “teorisinin” kabülünde ve reddinde farklılık göstermişlerdi.
Doğal seleksiyon (doğal seçilim, doğal ayıklanma) (Natural Selection)
Doğal seçilim (Natural Selection) Darwinistlerin Evrim hipotezine kanıt olarak gösterdikleri en etkili ve güçlü mekanizmasıdır. Doğada daimi bir yaşam mücadelesi olduğu ve bu mücadelede hayatta kalanların hep “güçlü ve doğal şartlara uygun” canlılar olacağı varsayımına dayanır. Örneğin doğada yırtıcı hayvanların tehdidi altında olan bir hayvan sürüsü içinde, doğal olarak hızlı kaçabilen hayvanlar hayatta kalacaktır. Doğal olarak da bir süre sonra bu hayvan sürüsü hızlı koşabilen hayvanlardan ibaret hale gelecektir. Ama dikkat edilmesi gerek konu, bu süreç, ne kadar uzun sürerse sürsünbir hayvanı bir başka canlı türüne dönüştüre bilir mi sorusudur? Yani bir kuzu tehlike anında ne kadar hızlı koşarsa o kadar kurtulur ve zayıf kuzular elenir, yani güçlü koşan hayatta kalır; ama kuzuların genetik bilgisinde bir değişiklik olmadığı için bir “tür değişimi” gerçekleşmez cevabıdır. Kuzular ve benzeri hayvan ne kadar seleksiyona uğrarlarsa uğrasınlar, aynı canlı olarak yaşamaya devam ederler. Kuzu örneği tüm türler için geçerlidir. Doğal seleksiyon vasıtasıyla sadece bir popülasyon içindeki sakat, zayıf ya da çevre şartlarına uymayan bireylerin ayıklanması olur; yeni canlı türleri, genotipde değişiklik olmaz, yeni organlar ortaya çıkarmaz. Yani doğal seleksiyon vasıtasıyla canlılar evrimleşmez. Buna dair örnekler bu güne kadar ispat edilmemişdir, gözlenmemiştir. Darwin bu gerçeği “faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal seleksiyon hiçbir şey yapamaz” diyerek kabul etmiştir. Ama Darwin’in etkilendiği insanlar ve buna cesaret veren sebepler vardır. Nasıl etkilendiği ve onda nasıl geliştiğini açıklamaya girmeyeceğiz (bununla ilgili olarak Evrim hipotezi bir aile miras mı? başlıklı mekaleme göz atabilirsiniz). Yukarıda da bildirdiğim gibi, Doğal seleksiyon, Darwin’den önceki biyologlar tarafından da bilinen, ancak “türlerin bozulmadan sabit kalmalarını sağlayan bir mekanizma” olarak tanımlanan bir doğal süreçtir. Ama ilk kez Darwin, bu sürecin evrimleştirici bir gücü olduğu iddiasını ortaya atmış, tüm hipotezini de bu iddiaya dayandırmıştır. Zira kitabına verdiği isim, doğal seleksiyonun Darwin’in teorisinin temeli olduğunu gösterir: “Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla”.
Günümüzün en ünlü Amerikan paleontolog, jeolog, zoolog, taksonom ve bilim tarihçisi, kendi dilinin ve kendi kuşağının en çok okunan popüler bilim evrimcilerinden olan Stephen Jay Gould Darwinizm’in bu büyük yanılgısı hakkında şunları söyler:
Darwinizm’in özü tek bir cümleye dayanır: Doğal seleksiyon evrimsel değişimde yaratıcı güçtür. Kimse doğal seleksiyonun zayıf olanın elenmesindeki rolünü inkar etmez. Ancak Darwin teorisi doğal seleksiyonun uygun olanı yaratmasını da istemektedir. (Stephen Jay Gould “The Return of Hopeful Monsters”, Natural History, vol. 86, June/July 1977, s.22-30)
Evrimci C. Loring Brace, American Scientist dergisinde yayınlanan bir makalesinde, Darwinizm’in bilimsel bulgular tarafından reddedildiğini ve doğal seleksiyonu da türleri oluşturan bir mekanizma olarak göremeyeceğimizi şöyle açıklar:
American Scientist okuyucuları, biyolojinin büyük bir kısmının ve paleontolojinin tamamının Darwin’in organik evrim hakkındaki görüşlerini reddettiğini fark etmiyor olabilirler. Doğal seleksiyon sadece “ince ayar” olarak görüldüğü için reddediliyor, adaptasyon ise pratikte kesinlikle geçerli görülmüyor. (C. Loring Brace, Review of Species, Species Concepts, and Primate Evolution, edited by William H. Kimbel and Lawrence B. Martin, Plenum Press, 1993, s.560, American Scientist, vol 82, September/October 1994, s.484-486)
Mutasyon
Mutasyonlar, bir canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde radyasyon veya kimyasal etkiler sonucunda meydana gelen rastlantısal değişimidir. Mutasyonlar DNA’yı oluşturan nükleotidleri tahrip eder ya da bazların (adenin, timin, guanin ve sitozin) sıralanışında yerlerini değiştirirler. Bunun sonucunda da ürettikleri proteinler değişir. Eğer DNA eşlenmesi sırasında hata olur ve zamanında hücrenin tamir edemeyeceği boyutlarda olursa, hasar ve değişikliklere sebep olurlar ve böylelikle mutasyon gerçekleşir. Mutasyonlar, genel olarak germ hattı mutasyonları ve somatik mutasyonlar olmak üzere ikiye ayrılır. Doku hücreleri içinde gerçekleşen bir mutasyon, kalıtsal olamayacağı için kuşaktan kuşağa aktarılmaz. Bedensel (somatik) mutasyonlar bu anlamda kalıtsal değildir. Vücudun herhangi bir hücresinde veya organında meydana gelen değişim bir sonraki nesle aktarılmaz. Örneğin bir insanın gözü, radyasyon ve benzeri etkilerle mutasyona uğrayıp orijinal formundan farklılaşabilir ama bu, kendisinden sonraki nesillere geçmeyecektir. Eşey (üreme) hücresi mutasyonları, diğer ismiyle germ hattı mutasyonları ise kalıtsaldır ve bir sonraki nesillere aktarılır. DNA’da gerçekleşebilecek çok sayıda farklı mutasyon vardır. Bunlar küçük ölçekli ve büyük ölçekli mutasyonlardır detaylı bilgi Mutasyonlar mekalesinde verilecektir).
Dizilimin herhangi bir noktasından baz silinebilir, herhangi bir noktadan fazladan baz eklenebilir, kromozomun büyük bölgelerinin silinmesiyle değişim meydana gelebilir, bir kromozom parçasının sonu başa gelecek şekilde ters yerleşir, genetik bilgiyi oluşturan parçalar yerlerinden kopup sökülür ya da DNA bölgeleri bir konumdan başka konuma gidebilir, kısaca yani küçük veya büyük ölçekli mutasyonlar olur. Ama mutasyonlar hiçbir şekilde canlıya yeni bir organ ya da yeni bir özellik kazandırmazlar. Ancak bacağın sırttan, kulağın karından çıkması gibi anormalliklere sebep olurlar. Mutasyon rastgele meydana geldiği için hemen her zaman canlıya zarar verir. Mantık gereği, mükemmel ve kompleks olan bir yapıya yapılacak herhangi bir kontrolsüz müdahale, o yapıyı daha ileri götürmez, aksine tahrip eder.
Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan: “Mutasyonlar küçük, rastgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu dört özellik, mutasyonların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini gösterir. Zaten yüksek derecede özelleşmiş bir organizmada meydana gelebilecek rastlantısal bir değişim, ya etkisiz olacaktır ya da zararlı. Bir kol saatinde meydana gelecek rastgele bir değişim kol saatini geliştirmeyecektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Bir deprem bir şehri geliştirmez, ona yıkım getirir.” (B. G. Ranganathan, Origins?, The Banner Of Truth Trust, Pennsylvania, 1988) söylediği gibi mutasyon rastgele meydana geldiği için hemen her zaman canlıya zarar verir. Ayrıca bunu mekanizma olarak düşünmek için kuşaktan kuşağa nasıl aktarılma olayı üzerinde de konuşmak gerekiyor. (Mutasyonlar mekalesini mutlaka okumanızı tavsiye ederim)
Son dönemler CRISPR-Cas sistemleri ile ilgili virülansın düzenlenmesi ve DNA tamiri gibi mutasyonda rolleri olarak genom “evrimi” konuşulmaktadır. Ama unutmamak gerekiyor ki, CRISPR-Cas sistemleri yatay gen transferi aracılığı ile paylaşıldığı için, tabiki bu da sistemin kökenine ilişkin evrimsel çalışmaları çıkmaz duruma sokuyor. Bir diğer ilginç nokta da Tip 3-B olarak adlandırılan sistemin DNA yerine RNA’yı hedef alması ve parçalaması olayıdır. (CRİSPR-CAS sistemleri ile ilgili detaylı ayrıca mekale yazacağız)
Sonuç olarak evrimi ayakta tutmak için amaçlanan mutasyon mekanizması bu gün tam aksine bu hipotezi daha da çıkmaz duruma sokmuştur. Darwinizmi ayakta tutmak için neo-Darwinizm adı altında (bir önceki Evrim hipotezi ve bu hipotezin mekanizmaları mekalesinde açıklanmıştır) genetikle birleştirme çabası olarak mutasyon olayını evrime bir mekanizma olarak ilave etseler de, teori iddiasından en cok uzaklaştıran mekanizma olduğunu söyleye biliriz. Çünkü bu güne kadar gözlemlenmiş bir mutasyon, ya da evrimsel bir süreç örneği verilmemiştir.
Bir yanıt bırakın