Evrimin Cevaplayamadığı Soru ” Hayat Nasıl Başladı?”

Paylaşım

Günümüzdeki şekliyle ilk olarak evrim teorisi 19. yüzyılın sonlarında İngiltere’de yaşayan Charles Darwin tarafından ortaya atıldı. 150 yıldan fazla süredir bilim dünyasının araştırma ve sorgulamalarına tabi tutulan teori bu sorgulamadan geçemedi.  Biyoloji, Kimya, Paleontoloji, Jeoloji, Sitoloji, Mikrobiyoloji…gibi bilim  dallarının evrim teorisini sorguladığı temel soru şuydu; “Hayat yeryüzünde nasıl başladı?”

Charles Darwin bu soruya canlılığın “rastlantısal  etkenlerle  kendi kendine meydana geldiğini” çeşitli varsayımlarla birleştirerek cevaplamaktaydı. O devirde bilim ve teknoloji çok geride olduğu için Darwin’in iddiası olağan görülüyordu. Ancak bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle Darwin’in iddiası geçersiz hale gelmiştir. Özellikle mikroskobun gelişmesiyle hücrenin özelliklerinin ortaya çıkması evrim teorisini çıkmazlara sokmuştur.  Öyle ki bunu çok sayıda bilim adamı dillendirmektedir. Onlardan biri olan Alexander Oparin “maalesef hücrenin kökeni evrim teorisinin en karanlık noktasını oluşturmaktadır” demektedir. Canlıların milyonlarca sürede,  uzun aşamalarla kendi kendine var olduğunu iddia eden Darwin’in destekçileri hücrenin ve içerisindeki kompleks moleküllerin keşfi ile adeta hayal kırıklığı yaşamıştır. Evrim teorisini savunanları şaşırtan bu bulgulardan bazılarını yakından inceleyelim;

Hücrenin çekirdeğinde yer alan DNA adı verilen büyük molekülde canlının bütün bigileri şifrelenmiştir. Örneğin; İnsanın göz renkleri, yüz şekli,  kemiklerinin dizaynı, damarlarının yapısı…gibi her detay DNA’nın içine kodlanmıştır. DNA’nın içindeki bilgi 1 milyon harften oluşan 1000 ciltlik bir ansiklopedi sayfasına eşdeğerdir. Bu kadar muazzam bilginin gözle görülmeyen hücrenin içine en iyi şekilde yerleştirilmiş olması tesadüf iddiasını imkansız kılıyor. Ne dersiniz? Sizce Darwin DNA’yı bilseydi tesadüfe inanır mıydı?

Hayatın başlangıcı araştıran herkes mutlaka  proteinlerle karşı karşıya kalır.  Proteinler; Hücrenin temel yapıtaşıdır ve amino asitlerin belirli sayı ve dizilimle bir araya  gelmesinden oluşurlar.  Proteinleri ilginç kılan şudur: Proteinlerin varlığı, yine proteinlere bağlıdır. Hücre içinde proteinin DNA’dan kopyalanması, proteinin 3 boyutlu  katlanması, proteinlerin (peptid) bağlarının kurulması…gibi önemli görevleri yine proteinler yapar. Bunun anlamı “protein olmadan, protein olamaz” demektir. Dolayısıyla proteinlerin varlığı için zaten, hazır proteinlerin var olması doğada ve tesadüfen mümkün değildir. Bu ancak bilinçli bir Yaratılış ile mümkündür.

Yaratılış düşüncesinin savunucuları proteinlerin bu özgül özelliklerinin   asla örtbas edilmemesini ve bunun evrimcilerin büyük bir çıkmazı olduğunu söylemektedirler…Proteinler ve DNA üzerinden yapılan araştırma ve eleştiriler atom, fosil, göz, beyin…üzerinden de yapılmaktadır. Daha sonraki yazılarımızda bu konular hakkında bilgi verilecektir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*